24 Aralık 2015 Perşembe

18 Mayıs 1944 tarihi insanlık tarihinin en büyük facialarından birinin tarihidir. Dünyanın en büyük soykırımlarından biridir. Dünyanın en büyük hayvanı, insanlıktan nasibini almamış Stalin denen insanlık kasabının yaptırdığı yok etme icraatlarının sadece bir tanesidir. 

Türkiye’den sadece 300 km. kuzeyde, Karadeniz’in kuzeyinde bulunan Kırım yarımadası, asırlar boyu Türk veMüslüman olan KIRIM TATARLARININ vatanıdır.



Kırım yarımadasına 4. yüzyıldan itibaren yerleşmeye başlayan Kırım Türkleri, Hazar İmparatorluğu ve Altın ordu İmparatorluğunun bir parçası olarak yaşamış, Altın ordu Devletinin yıkılmasıyla birlikte 1441 yılında Hacı Giray’ın önderliğinde ilk devletlerini kurmuşlardır. 1454 yılında Fatih Sultan Mehmet Han’ın desteği ile Cenevizlileri yenmişler. Osmanlı Devleti’ne ittifak yolu ile bağlanan Kırım Hanlığı, uzun yıllar kudretli ve kuvvetli bir devlet olarak dünya siyasetinde yerini almıştır. Kırım Hanlığı orduları 300 yıl boyunca üç kıtada Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte savaşmış, Kırım Türkleri bu süre içinde huzur ve güvenle yaşamışlardır. Bu süre içinde Moskova’ya seferler düzenlemişler, Ruslara kan kusturmuşlar ve Rus’un korkulu rüyası olmuşlardır. Osmanlı Orduları ile savaşlara katılarak zaferlere müşterek imzalar atmışlardı.

Rusya’nın gelişmeye başladığı dönemlerde Osmanlı Devleti güç kaybederken çıkan Osmanlı-Rus savaşı sonunda, 1774 yılında yapılan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım, Osmanlı’dan kopartılarak önce bağımsızlaştırılmış, dokuz yıl sonra 1783’te de Rus Orduları tarafından işgal edilmiştir.

Kırım’ı Kırım Türklerinden temizlemeye yönelik sistematik baskı ve zulümler Rus işgali ile başlamış, Kırım Türkleri, kitleler hâlinde Ak Topraklar olarak adlandırdıkları kardeş ve soydaş Anadolu’ya ve o dönemde Osmanlı toprağı olan Dobruca’ya göç etmişlerdir. 1900’lü yılların başında göç edenlerin sayısı 1,5 milyon, Kırım’da hayat mücadelesi verenler ise 300.000 kişiye ulaşmıştır.

Her şeye rağmen, 20. yüzyılın başlarında bütün Türk Dünyasını etkileyen bir Milli uyanışı başlatan ve Aralık 1917 tarihinde de Türk ve İslam dünyası tarihinde ilk olarak bir cumhuriyeti hem de gerçek demokratik bir parlamentoyu kuran Kırım Türkleri, bunun bedelini işgal altında oldukları Sovyet hâkimiyeti altında tarifi imkansız bir zulüm, baskı, kıyım ve işkencelere maruz kalarak ödeyeceklerdi.



İkinci Dünya Savaşı’na kadar ve savaş yıllarında Kırım Türkleri, gördükleri eza, baskı, işkence ve ölümlerle tükenişin eşiğine gelmişti. İkinci Dünya Savaşı sonunda Müslüman ve Türk düşmanı kızıl diktatör SSCB Devlet Başkanı Stalin, Kırım Türklerinin savaş sırasında Almanlarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle top yekûn sürgün kararı almıştır.



Emir, 18 Mayıs 1944 gecesi Kırım Türklerine iletildi. İki saat içerisinde, evlerinden hiçbir eşyayı almaksızın, bulundukları köyün, kasabanın, şehrin meydanında toplanmaları isteniliyordu. Aynı gece Kırım Türklerinin evlerine zorla giren Kızıl ordu askerleri 10 dakika içerisinde evlerini terk etmelerini emrediyordu. Evini terk etmek istemeyenler zorla götürüldü. Direnenler, dipçik darbeleriyle hemen oracıkta öldürüldü. Çığlıklarla inleyen gökyüzünün karanlığını delmeye çalışan güneş, kana bulanmış Kırım topraklarına ilk ışıklarını gönderirken, 423.100 kişiden oluşan Kırım Türkleri, hayvan taşınmasında kullanılan tren vagonlarına, âdeta istif eder gibi yerleştirildiler. Vagonlara doldurulanların 57.000’i 0–5 yaş arası çocuk, 68.000’i ise 60’ın üzerinde yaşlı insanlardı.



Ertesi gün, Arabat bölgesinde bir köyde, 150 civarında Türk’ün unutulduğu anlaşıldı. Haber Stalin’e ulaştırıldığında emir verdi: ‘Bunların işini 24 saat içerisinde bitirin !’ Emir yerine getirildi: Bebek, çocuk, kadın ihtiyar ve genç köy halkı, küçücük bir tekneye dolduruldu. Tekne, kıyıdan bir-kaç mil açılınca batırıldı. Karadeniz’in hırçın dalgaları soydaşlarımıza mezar oldu. Türklerle birlikte Kırım’da yaşayan Musevî dinine mensup Türkler ile aynı dine mensup Yahudiler de sürgün edildiler. Çünkü bu iki gruba mensup insanlar, Kırım Türkleri ile iyi ilişkiler içerisinde idiler.

Bu sürgün Kırım Türkünün vatanından başka topraklara götürme anlamına gelmiyordu. Açıkça Kırım Türkünün toptan imha edilmesini amaçlıyordu. Yapılanlar tarihin o güne kadar yazmadığı bir vahşet uygulaması idi. Bu sürgün 300’den fazla insanın doldurulduğu hayvan vagonları içinde, bir aydan fazla süren yolculuk sırasında, kimsenin vagonlardan inmesine asla izin verilmeden, hiç kapıları açılmadan, hiç yemek verilmeden, cesetler dahi boşaltılmadan gerçekleştiriliyordu. Her türlü ihtiyaçlar, vagon içerisinde karşılanıyor, ölenlerin cesetleri kokmaya başlayıp esasen zor teneffüs edilen hava, tehlikeli ölçüde zehirlenince, pencerelerden rast gele atılıyordu. Yolculuk sırasında 195.371 kişi ölmüştü.

10 Kasım 2015 Salı

      ÖYLESİNE..
Sadece içimi dökmek için yazıyorum bugün..
Aklıma ne gelirse...
bu aralar çok üzdüm,yordum belki de ebruyu insan ne ister ,neye değer verir 'sevmeye,sevilmeye,inanmaya,güvenmeye'değil mi  diye sordum kendime..Ama geriye dönüp baktığımız da yaşadığımız hayal kırıklıkğını görünce bir anda yüzümüzde ufak bir tebessümle vazgeçebiliyoruz..
ya samimiyet o duygu harika birşey..ama çevrenize baktığınız zaman samimiyeti göremeyince yine en güzeli kaçış diyoruz belki de...
her şey boş..kendimize sıkıntıyı,üzüntüyü boş yere bindirip sevince,neşeye yer bırakmıyoruz..:)
birkaç gün acıdan kıvranıyor üzülüp perişan oluyoruz..niye..?
sonra o acıyla birden ayağa kalkıp silkiniyoruz.. yeter yeter diyoruz kimsenin duymadığı bilmediği bu acı ve hüznü bir kenara bırak sen elinden geleni yaptın,için rahat nefes almak güzel sağlıklısın ve ayaktasın bırak hüznü bir kenara gül artık kendine yakışanı yap..dedikten sonra zamanla acıyı içimizde yavaş yavaş sindiriyoruz..
derin bir nefes alıp tekrar gülümsüyoruz..
tüm samimiyetimizi hiç edenlere karşı...GÜLÜMSÜYORUM..
tüm güvenimi hiç edenlere karşı...GÜLÜMSÜYORUM..
tüm güzel sevmemin kıymetinin bilinmemesine karşı ...GÜLÜMSÜYORUM..
Ve umudumun kaybolmamasına..
samimiyetimi yitirmeme...
sevmeye ve sevilmeye karşı GÜLÜMSÜYORUM..:))

3 Eylül 2015 Perşembe

                      KIYIYA İNSANLIK VURDU...
Birkaç gündür sahillere vuran çocukların fotolarını gördükçe,insanlığın git gide kaybolduğu ,sevgilerin zamanla yok olduğu,menfaatlerin öne çıktığı bir zamana doğru gittiğimizi fark ettim..
düşünebiliyor musunuz ...!
ülkesinde halkına yıllarca savaş halinde çoluk,çocuk,kadın,erkek,genç,ihtiyar demeden katlediyor sebepsiz sudan bahanelerle ülkesinde,topraklarında bir yandan terör grupları ,diğer yandan kendi halkını mahvediyor..
dünya o gözümüzde büyüttüğümüz Avrupa imrendiğimiz batı buna sessiz ..
ya myanmarda ki çocuklar canlı canlı budistler tarafından işkence edilip ;tecavüze maruz kalırken küçücük çocukları çırılçıplak soyup mantığa akla sığmayayacak işkenceler ,tacizler yine dünya sessiz..
bu kadar mı acımasız.
bu kadar mı merhametsiz olduk..
bugün onların başlarına gelebileceklerin yarın bizim çocuklarımızın başına gelmeyeceğinin garantisi var mı...?
avrupa el birliği ile Müslümanları adım adım türlü türlü bahanelerle yok ediyor..
bizlerde sosyal medyada bir kaç gün bağırıp ,çağırıp tepki gösterip sonra unutup hayatımıza devam ediyoruz..
üzgünüm ..ölen her çocukta birlik olup sesimizi yükseltemedik..
üzgünüm sahile vuran o çocuklara el uzatamadık..
üzgünüm müslümanlara insanlara yapılan bu zulme dur diyemedik...